Kış Rüyası

12/10/2020 PAYLAŞ:   

 

Depreminin üzerinden birkaç gün geçmişti. Elazığ ve Malatya’da evsiz kalanların çadırları kurulmuş, ihtiyaçları karşılanmıştı. O günlerde Türk Kızılay’da afet çalışmalarının koordinasyonunu yapan Dr. İlhan Öztürk, iki gün ortadan kaybolmuştu. Bir öğlen vakti döndüğünde yarın Adıyaman’a gideceğimizi söyledi. Meğer iki gün boyunca Adıyaman’ı köy köy gezmiş, vatandaşların ihtiyaçlarını tespit etmişti. Aslında Adıyaman’ın Gölyurt köyü, depremin merkez üssüne 30 kilometre uzaktaydı ve bu yüzden hasar almıştı. Fakat aradaki göller ve dağlar nedeniyle oraya ulaşmak çok zordu.

 

Sabah yola çıktığımızda hava kapalıydı. Bu, yüksek tepelerde kar olduğunu ve yolumuzun uzayacağını gösteriyordu. Kar yağması muhtemel bölgeleri gözden geçirince en garanti yol olan Gölbaşı üzerinden gitmeye karar verdik. Ardımızda gıda, hijyen, battaniye, çadır, hayvan barınağı... dolu iki TIR’la köyün yolunu tuttuk. Bir de İlhan Hoca’nın çocuklar için yanına aldığı oyuncaklar vardı.

 

Nemrut Dağı’nın eteklerinden geçen yolumuz bitmek bilmiyordu. Keskin virajlar, derin uçurumlar, köprüler, karlı dağlar… TIR şoförleri bazı noktalarda güçlükle ilerliyordu. Kuş uçuşu 30 kilometre uzağımızdaki köye, 420 kilometre yol ve 8 saatin sonunda varmıştık. Son çeyrek asrın her olayına TIR’ıyla malzeme taşıyan Erdal ağabeyimizin aracından iner inmez ilk cümlesi “24 yıllık Kızılaycıyım, böyle yol görmedim.” olmuştu.

 

Rakım yükseldikçe soğuk da artıyordu. Köydeki askerle önceden haberleşmiş ve evleri hasar gören herkese meyve, sebze, gıda, giyim, barınma, çadır malzemeleri ile hayvanları için geçici barınaklar getirmiştik.

 

Depremzedelerin ihtiyaçlarını tamamladıktan sonra İlhan Hoca’nın oyuncaklarını da çocuklara hediye ettik. Geriye yalnızca kırmızı bir araba kaldı. İlhan Hoca bunu, yol üzerinde tanıştığı bir yetim çocuk için getirmişti. Fakat o an bir kadın, çocuğunu gösterip, “Onu oğluma ver.” deyince, İlhan Hoca bunun bir sahibi olduğunu söyledi. 

 

Karanlık çökmüş, göz gözü görmez olmuştu. Araçlara binip yola çıktığımızda kar yağıyordu. Tehlikeli bir yolculuk olacaktı, bilhassa TIR şoförleri için.

 

İlhan Hoca, afet konusunda uzman, özellikle söz konusu haberleşme olunca… Düzce depremine şahitlik edişi, onu afet konusunda hassas biri yapmış. Bu yüzden depremzedelerle daha kolay hemhal oluyordu. Sık sık, Düzce depreminde yemek kuyruğuna giren fabrika sahibi komşularını hatırladığını söylüyor ve ekliyordu: “Deprem bir anda her şeyinizi elinizden alabilir.”

 

Beş saatin sonunda Adıyaman’a varmıştık. Herkes çok yorulmuştu, geceyi burada geçirecektik. Güzel bir uykunun ardından kahvaltıya indiğimde İlhan Hoca bir masada oturuyordu. Canının sıkkın olduğu belliydi, başını kaldırmadan konuşmaya başladı:  “Gece boyunca rüya gördüm, Gölyurt’ta kırmızı arabayı vermediğim çocuk öylece gözlerimin içine bakıyordu.”

 

İlhan Hoca yeniden, “Fakat bu oyuncağın bir sahibi var.” dedi. Dönüş yoluna geçmek için otelden çıktığımızda İlhan Hoca kararını paylaştı: “Rüyanın etkisinden kurtulamıyorum. Siz gidin, ben o köye geri döneceğim.” 

 

Gece kar yağmış ve yollar daha tehlikeli olmuştu fakat İlhan Hoca’nın kararı kesindi. Onu Gölyurt’a uğurlayıp Elazığ’a doğru yola çıktık. Bir süre kendisinden haber alamayınca aradım fakat ulaşılamıyordu. O gece uyuduğumda telefonuma bir fotoğraf geldi. Fotoğrafta, elinde kırmızı arabasıyla gülümseyen bir çocuk vardı.